Tesadüfen, rastlantısal ve şans eseri bazı cümleler


Patlama sesleri geliyor uzaktan. Her zamanki patlama sesleri işte. Birileri sarsılıyor bir yerlerde peşpeşe, biliyorsun. Sonra yakınlardan geliyor bir sarsıntı mesela, belki yanındakinden belki altındakinden, üstündekinden. Sarsılıyorsun. Kulaklarında çınlıyor patlaması. Ayak parmaklarınla yeri sımsıkı kavrayasın geliyor, bütün bedenini kasıyorsun, düşmemelisin. Patlamamalısın. Düşersen kalkacak zamanın yok.

Koşmaya devam ediyorsun. Yoo, öyle alelacele değil; emin adımlarla, tempolu koşuyorsun. Her şeyin bilincindesin, parmaklarını hissizleştiren soğuk havanın, ona inat masmavi parlayan gökyüzünün, ayağının altından akıp giden asfaltın, yol kenarından bacaklarına dokunup seni selamlayan otların, kafanın içinde çalıp duran müziğin. Yanındakinin, altındakinin, üstündekinin, önünekinin, arkandakinin ve hepsinin kafalarında çalıp duran müziğin. Hepsinin ayaklarının altından akıp giden zeminin farkındasın.

Ve ansızın patlıyorsun sen de. Belki zeminden, belki yandakinden aldığın darbeyle düşüyorsun gökyüzüne doğru. Rotan şaşıyor bir an için, raydan çıkıyorsun. Yükseldiğin yerden bakıyorsun koşanlara. Kimi patlayıp yanına yükseliyor, kimi geri yere inip koşmaya devam ediyor. Patlama kulaklarını çınlatıp rotanı şaşırtsa da, yükselince daha uzakları görebildiğini biliyorsun. Gökyüzünde kaybedecek zamanın yok, ayak tabanların hemen özlemeye başlıyor birbirlerinin peşi sıra zemini tekmelemeyi. Onca tekmeye rağmen seni geri kendine çekeceğini biliyorsun zeminin. Tam o anda gözlerin kararıyor karanlık, bulutsuz bir geceye.

Yıldızları uzun zamandır bu kadar yakından görmemiştin. Saymak istiyorsun olmuyor, milyonlarca olasılık, milyonlarca yıldız, hepsi parlak değil. Koşarken göremeyeceğin milyonlarca yıldız, hiç birine isim veremiyorsun. Hangisi tesadüfen parlıyor, hangisi kötü şansın yıldızı, hangisi iyi şansın yıldızı, ayırt edemiyorsun. Baktıkça çoğalıyor yıldızlar, baktıkça büyüyor yıldızlar, baktıkça miyop oluyor yıldızlar, hepsi birbirine geçiyor. Yıldızlar birbirine dolanıp düğüm oluyorlar. Kocaman bir parlaklık, gözlerini köklerine kadar ağrıtıyor. Açtığında maviye boyanıyor hepsi, düğümlenmiş birbirinden farklı milyonlarca yıldızın, koşarken bile hep yanıbaşında kalan mavi gökyüzü olduğunu fark ediyorsun.

Zemindesin. Gökyüzü yorgunu bacakların hemen yeniden başlıyorlar ritmik adımlarına. Kulaklarında hala patlamanın çınlaması yankılanıyor. Gözünü her kırpıştırdığında yıldızlar beliriyor. Ne zaman gideceklerini merak ediyorsun. Unutmak istemiyorsun yıldızları, ama gidecekler biliyorsun, gidecekler ve bir sonraki patlamaya kadar gelmeyecekler.

Bacaklarının titremesi azaldıkça adımların sıklaşıyor, sıkılaşıyor. Bir sonraki patlamaya doğru koşuyorsun, yıldızlar siliniyor gözlerinden. Yeniden kafanda çalmaya başlıyor müzik. Rayında koşuyorsun, otları selamlıyorsun, yandakini, alattakini, üsttekini. Yıldızlar saklanıyor mavi gökyüzünün ardına.