teknoloji bi bana gelişmedi


Çizim programı bilmek ve kullanmak zorunluluğu, sokakların güvensiz olabilmesi , müziksiz dolmuş sarsıntısı çekilmemesi gibi etkenler olmasa teknoloji konusunda çağın birkaç yüzyıl gerisinde kalabilmek için elimden geleni yapardım sanırım. Misal; kısa bir süre önce dokunmatik telefon kullanmaya başlamamla iyice elli yaş üzeri bir hipermetroplu gibi davranmaya başladım. Ki elli yaş üzerinde olup benden kat be kat daha iyi telefon kullananlar tanıyorum, bkz annem ve babam. Onlar şaka maka bütün işlerini oradan halleder oldular, bense mesaj yazmak zor geldiğinden mesajların çoğuna cevap vermiyorum, cevap verdiklerimi ise çoğunlukla T9 kullanarak yazdığım için aşırı derecede resmi bir İstanbul Türkçesi kaçınılmaz oluyor. Telefon çaldığında telefonu sağ elimde, aramızda elli santim olacak şekilde ve kolumu da hafiften yana doğru açarak tutuyorum, boynumu kasıp kafamı geri çekerek telefon ekranına kaşlarımı çatarak otuz saniye bakıyor ve kimin aradığını anlamaya, ardından da nasıl cevaplayacağımı hatırlamaya çalışıyorum. Hatırladıktan sonra bunu işleme geçirmem ise bir otuz saniyemi daha alıyor. Saati de göstermese iyice kırar atarım gibi geliyor... 

Haa, zaten teknolojik nesneler de bu konuda benim gerikafalılığımı çılgıncasına destekliyorlar. Yaklaşık bir sene öncesinde yaşadığım hazin elektronik yaprak dökümü hikayemi bilenler bilir. Sahi bir sene oldu olacak, H.İ.Y. Harici Bellek'im (2011-2011) ve İçindeki Müzik ve Resim Arşivi (2007 falan-2011). Olay da şöyledir ki, bir gezi sırasında yeni sayılabilecek ve canı gönülden sevdiğim fotoğraf makinemin lensi bozulmuştu ve geziden döndüğüm gün falandı sanırım bilgisayarım tüm ısrarlarıma rağmen açılmamış ve bu sırada kendisine bağlı olan harici belleği çıkarma hatasında bulunmamla harici belleği tamamiyle kaybettim. Şu an bilgisayar iyi kötü yaşıyor; harici bellek çekmecemde yatıyor, arada kılıfının üzerine çiçek falan koyuyorum. Fotoğraf makinesi ise iki yıl garantili olduğundan lensini bozmayı ve servise gitmeyi alışkanlık haline getirdi. Adeta benim için dişçi neyse onun için de servis o. 

Bir de yaşlanmaları var bu narin yaratıkların. Hele de ebatı ve eskiden kıymeti büyük olanları eskidiğinde ne yapacağını şaşırıyor insan. Mesela bizim eski bilgisayar var, masaüstü. Masası falan da var ha tam takım hoparlörler, yazıcı falan; zamanında ne anasının gözü bilgisayardı ha az deney raporumu yazmadı, hele indirdiği şarkılar filimler ohoo... Şimdiyse senede bir iki kez çıktı almam gerektiğinde ben açıyorum bir tek, onun dışında tüm haşmetiyle toz zerrelerini üzerine çekmek dışında bir şey yapmıyor. Bugün yine birkaç sayfa çıktı almak için kendisini biraz rahatsız etmem gerekti ve düğmesine basmamla beraber alet resmen dile geldi ve "İvladım senin bu Sıhhiye dolmuşu Gazi Hastanesinin ordan geçer mi he tansiyon var herhal bende evvelsi gün de şeker ilaçlarım bitti onu da yazdırayım diyorum  amaan of of klavyem de nasıl ağrıyor bilsen ben şimdi gidemem tek başıma yarın okula giderken sabağınan beni de oraya bırakıversen ben şindi binemem o dolmuşların merdivenlerini de nasıl yüksek yapıyor edepsizler hiç düşünmüyorlar yaşlılar da binecekmiş ay bak gene sinirlendim tansiyonum çıktı herhal bi tansiyon aletini getir bakayım...."(e'ler kapalı olarak okunacaktır) diye sayıklamaya başladı. Nasıl üzüldüm bir çıktı alacağım diye zavallıyı o kadar yorduğuma bilseniz... Hayır sosyal sigortası da yok ki...