Kafarinya. Çocukların çizdiği resimlerdeki gibi, bir
köşesinde her zaman güneşin asılı durduğu; bu ışıltıya doyamayan ağaçların her
mevsim yapraklarla dolduğu; sevimli sokaklarla bezenmiş güzel
kentlerin güzel ülkesi... Kendi halinde bir galaksinin, kendi halinde bir
gezegeninin gözbebeği; tüm gezgin ruhların tanışmak için yanıp tutuştukları
yer...
Dem, Köpük ve Telve; yıllardır hayal ettikleri tatili
yapabilmek için yaz sonunu beklemişler ve yaz boyunca harıl harıl çalışıp para
biriktirmişlerdi. Dillerden düşmeyen Kafarinya'yı görme sırası nihayet
onlardaydı. Rotalar belirlendi, biletler alındı, kalacak yerler, pasaportlar,
valizler; hepsi tamamdı. Kısıtlı zamanlarını en iyi şekilde kullanabilmek için
nerelere gitmeleri, ne yapmaları gerektiğini uzun uzun araştırmışlardı. Bu
hazırlıkları yaparken de en büyük yardımcıları, daha önceden Kafarinya'da
birkaç sene yaşamış olan arkadaşları Çekirdek'ti. Gezilecek müzeleri bulmak
kolaydı; ancak ne yiyip ne içeceklerini tecrübeli birine danışmak, boğazına
düşkün bu üçlü için hayli önemliydi.
Yiyip içmek demişken; Kafarinya'nın bütün gezegene nam
salmış yiyeceği de tarçınlı kurabiyesiydi ve onlar da en güzel tarçınlı
kurabiyeyi yemeye kararlıydılar. Neyse ki Çekirdek bu konuda onlara yardımcı
olmuş; Kafarinya'nın en lezzetli, en güzel kokulu tarçınlı kurabiyelerini yapan
antik kurabiyecinin adresini onlara vermişti. Heyecanla orayı da haritalarında
işaretleyip gezi programlarına eklediler.
Gezileri tam olarak bekledikleri kadar güzel geçti. Kafarinya'nın
güzel iklimi yorgunluklarını silip götürmüştü. Bir sürü yer görmüşler, bir sürü
insanla tanışmışlar ve bir dolu da eğlenmişlerdi. Üçünün de anılarına en güzel
tatilleri olarak kaydolabilecek bir tatildi. Tabii tatil dönüşü yaşadıkları
tuhaf şeyler olmasaydı...
Meselenin tatilden sonraki kısmı, tatil maceralarını
anlatmak için Çekirdek ile buluştuklarında başladı. Zamanın çoğunda çok
heyecanlıydılar; birinin cümlesi bitmeden ötekisi başlıyordu anlatmaya. En
beğendikleri yerleri, çılgın maceralarını, Kafarinyalılarla yaptıkları
sohbetleri anlattılar uzun uzun. Heyecanlı kısımlar bitince de 'Böyle işte, çok
güzeldi yani' deyip sustular. Bir an için kısa bir sessizlik oldu grupta, sonra
Çekirdek sessizliği bozup önerdiği kurabiyeciyi beğenip beğenmediklerini sordu.
Beğenmişlerdi, hem de çok beğenmişlerdi. Gerçekten
Kafarinya'daki bütün tarçınlı kurabiyeler, anlatıldığı kadar güzeldi; ama bu
antik kurabiyecininkiler bir başkaydılar. Tekrar hep bir ağızdan konuşmaya,
kurabiyelerin ne kadar taze, ne kadar lezzetli olduğundan, nasıl ağızda
dağıldığından bahsetmeye başladılar. Antik kurabiyeciye dair bu kadar çok
sevdikleri şey sadece kurabiyeler de
değildi üstelik. Kurabiyeci dükkanının kendisini ve hatta içinde bulunduğu
tatlı, eski kasabayı da çok beğenmişlerdi. Hatta en çok fotoğrafı da o gün
çekmişler ve kurabiyecinin tam önünde
çekildikleri bir tanesini de internette paylaşmışlardı.
Çekirdek, kurabiyecide çekilmiş herhangi bir fotoğraflarını
görmediğini söyledi onlara. Gözünden kaçmış olabileceğini düşündüler. Köpük
hemen telefonunu çıkarıp fotoğrafı aramaya koyuldu. Bulur bulmaz Çekirdek'e
uzattı telefonu.
'Gördüm bu fotoğrafı; ama arkanızdaki kurabiyeci değil ki!
Doğru yere gittiğinizden emin misiniz?' dedi. Fotoğrafa tekrar, dikkatle
baktılar. Gerçekten de arkalarında olması gereken kurabiyecinin yerinde,
vitrininde sallanan kocaman etlerle bir şarküteri dükkanı duruyordu!Gözlerine
inanamadılar. Çekirdek, başta kendisine bir tür şaka yaptıklarını düşündü; ancak
diğerlerinin fotoğrafa baktıkça ürperdiklerini gördü ve ciddi olduklarını
anladı. Zaten şarküteri dükkanı dışında etraftaki diğer her şey, olması
gerektiği gibiydi. Gerçekten anlam verilemez bir durum vardı ortada.
Günün sonunda evlerine döndüklerinde üçünün de aklı bu
fotoğraftaydı. Telve, acaba gerçekten orada bir kurabiyeci değil de bir
şarküteri mi vardı diye düşünmeye başlamıştı. Köpük genelde biraz dalgın
olduğundan ve tatili de biraz çakırkeyif geçirdiğinden, yanlış hatırlıyor
olabileceğini düşünüyor, bu meseleye çok da kafa yormamaya çalışıyordu. Dem ise
bu fotoğraf işinde bir karmaşıklık olduğundan emindi; kurabiyeci dükkanı da,
tarçınlı kurabiyenin kokusu da hala hafızasında taptaze duruyordu çünkü.
Tatil öncesi hayatlarına geri döndüler. Telve, bu kurabiyeci
fotoğrafı meselesinden kimseye bahsetmeme kararı almıştı. Fotoğrafta görünenin
yanlış olduğunu iddia ederek tuhaf bir duruma düşürmesine gerek yoktu sonuçta!
Bir yandan da şüphelenmeye devam ediyordu zaten; belki de tarçınlı kurabiye
diye hatırladıkları şey aslında pastırma ya da salamdı? O bu konuyu açmak
istemese de tatil fotoğraflarını gören birkaç arkadaşı, neden Kafarinya'da bir
şarküterinin önünde fotoğraf çektiklerini sormuştu. Telve de onlara kasabayı ve
bu dükkandaki jambonları çok beğendikleri için dükkanla bir anıları olsun
istedikleri yalanını söylüyordu. Her konusu açıldığında önemsiz bir konuymuş
gibi davranıyordu; ama zamanla arkadaşları arasında bu şarküteri ün salmaya
başladı. Kimileri Kafarinya'da o kadar güzel jambonlar olduğunu bilmediklerine
şaşırıyor, kimileri ise gelecek tatil planlarına eklemek için şarküterinin
yerini soruyorlardı.
Köpük, aradan birkaç gün geçince bu meseleyi unutmaya
başlamıştı bile. Arada sırada Dem'le veya Telve'yle konuştuklarında tekrar
aklını kurcalamaya başlıyor; ancak bir açıklama getiremeyince boşveriyor,
mesele aklından uçup gidiyordu.
Dem ise pes etmemişti, bu işte bir gariplik olduğundan
emindi ve bunu çözmeye kararlıydı. Günlerce fotoğrafı inceledi durdu.
Araştırdı, soruşturdu; nereye baksa, kime sorsa o kasabada, o sokakta ünlü bir
kurabiye dükkanı olduğunu onaylıyordu. Ancak kimse fotoğrafta neden buranın bir
şarküteri dükkanı olarak gözüktüğünü açıklayamıyordu.
Aradan birkaç hafta geçtikten sonra üç arkadaş tekrar bir
araya geldiler. Fotoğraf konusu artık Köpük ve Telve'nin gündemini pek de o
kadar meşgul etmediğinden, bundan söz etmek akıllarına gelmemişti. Yine de söz
bir şekilde dönüp dolaşıp Kafarinya tatillerinin ne kadar güzel geçtiği
konusuna geldi. Güzel anılarından söz ederlerken, Telve de kasabada yedikleri jambonlu
sandviçin tadını unutamadığından, tekrar Kafarinya'ya gitse mutlaka gidip
jambon yiyeceğinden söz etmeye başladı. Köpük başını sallıyor, jambon konusunda
Telve'ye katılıyordu. Dem ise şaşkındı, kasabada jambon falan yememişlerdi ki! Bunu
söylediğinde ise tartışmaya başladılar Telve'yle. Dem kasabada, hatta tatil
boyunca jambonlu sandviç yemediklerinden, kasabaya da tarçınlı kurabiye yemek
için gittiklerinden emindi. Telve ise, zaten Kafarinya'da her yerde harika tarçınlı
kurabiyeler bulabildiklerini, Dem'in burayı diğer kurabiyecilerle
karıştırdığını iddia ediyor, kasabaya bu şarküteri dükkanından alışveriş yapmak
için gittiklerini iddia ediyordu. Hatta tartışma uzadığında da kanıt olarak
fotoğrafı gösterdi.
Dem söyleyecek, yapacak bir şey bulamıyordu bu durum
karşısında. Hafızasından şüphe etmeye başlamıştı, bu yüzden de bu mesele aklını
daha da çok kurcalıyordu. Bu işte bir iş mi var, yoksa kendi zihni mi onu
yanıltıyor, bunu öğrenmeliydi. Fotoğrafı Kafarinya'da arkadaş oldukları birine yollayıp
durumu anlattı. Arkadaşı da kendisi ve en başta diğerleri gibi bu duruma
şaşırmıştı, çünkü gerçekten Kafarinya'nın en ünlü kurabiye dükkanının yerinde
bir şarküteri dükkanı duruyordu.
Bu tuhaf durum Dem'in kafasını karıştırmakla da kalmadı. Arkadaşına
yolladığı fotoğraf, bir anda gezegenin her yerine yayılmıştı, herkes bu dükkanı
konuşuyordu. Kimileri fotoğrafın değiştirilmiş olduğunu söyleyip işin içinden
sıyrılsa da fotoğrafın doğruluğuna inananlar arasında çeşitli saflar oluşmuştu
ve hiddetli bir tartışma devam ediyordu. Kimisi, kurabiyeciden önce burada bir
şarküteri dükkanı olduğunu savunuyorken, bu kasabaya uzak yerlerde yaşayanlar
buranın gerçekten bir şarküteri olduğuna inanıyordu. Bir de kurabiyecinin
kapanıp şarküteri olduğunu düşünenlerle Dem gibi buranın hep kurabiyeci
olduğunu iddia edenler vardı. Kasabadakilerin bu tartışmaya son verme imkanı
olsa da, onların da buranın şarküteri veya kurabiye dükkanı olduğunu
söylemeleri bir anlam ifade etmiyordu. Fotoğrafın değiştirildiğini savunanlar
kadar gerçeğin de değişmiş olabileceğini düşünen vardı.
Kısacası Dem bir karmaşıklığı çözmek isterken, çok daha
karmaşık bir durum ortaya çıkmıştı. Arkadaşlarıyla arasındaki bu anlaşmazlık
her yere yayılmış, daha farklı varsayımlar ortaya çıktıkça da iyice içinden
çıkılmaz bir hal almaya başlamıştı. Tabii bu da arkadaşlar arasındaki gerilimi
daha da arttırıyordu. Şarküterinin varlığına inanan bir sürü insanın olması,
Telve'nin bu fikre daha da çok inanmasına neden olmuştu. Köpük de hafızasından
çok fotoğrafa inanmayı tercih ettiğinden Telve'nin tarafında kalmıştı. Dem,
buranın ne olduğunu boş vermek istese de hafızasını haklı çıkarabilmek adına
uğraşıyordu. Dem ve Telve, onca yıllık dostluklarını, tüm güzel anılarını bir
kenara bırakıp birbirlerine diş bilemeye başlamışlardı.
Fotoğraf onun tarafında olduğundan Telve için durum daha
kolaydı aslında. Dem, bir yandan da aklıyla gözü arasındaki bir tartışmayla
uğraşmak zorundaydı. Bu tartışmaya son verebilmek için de aklına gelen tek çözüm
yolu Kafarinya'ya geri gidip o dükkanı bulmak ve ne olduğunu görmekti.
Dem tekrar hazırlıkları yaptı, biletlerini aldı, valizini
topladı. Bu seferki bir tatil değil, bir iş gezisi gibi olacağından sadece bu
kasabaya bakıp dönebilecek şekilde yaptı programını. Uçaktan inip otobüse
bindi. Kasabada otobüsten inip eski sokakların arasında hızla yürümeye başladı.
Bir an önce o sokağa varmak istiyor, adımlarının yeterince hızlı olamadığını
düşünüyordu. Dili damağına yapışmış halde köşeyi dönüp o sokağa ulaştı.
Dükkanın önüne iskele kurulmuş, brandalar çekilmişti. Bir tadilat
olduğu belliydi, fakat o anda çalışan kimse olmadığından kimseye buraya ne
olduğunu soramayacaktı. Sokakta bir aşağı bir yukarı koşup etraftaki dükkanlara
sordu, her birinden farklı bir cevap almıştı. Kimse buranın eskiden ne olduğundan
da, gelecekte ne olacağından de emin değildi. Belki kurabiyeci şarküteriye,
belki şarküteri kurabiyeciye dönüşüyordu, belki de sadece dükkan yenileniyordu.
Ya da bütün bu tartışmalar yüzünden tamamen değiştirilecek veya
kapatılacaktı...
Belki de en başta, fotoğraf makinesi küçük bir şaka yapmak
istemişti, kim bilir...