Kış Şarkısı

Büyüyü fazla uzakta, gerçeğin ötesinde aramaya gerek yok. Şarkılar büyülüdür! Hatta bazen tatlar ve kokular da öyle... Elbette ki kanıksanmış tatlar veya kokular değildir büyülü olan; daha ziyade insanın hayatının belli bir dönemine yer etmiş olanlardır. Nasıl mı? Söz gelimi güneş kreminin kokusu bir anda yazı getirebilir veya çocukken içtiği bir gazozun tadı insanı bir anda yirmi yıl geriye götürebilir. Ama nedendir bilinmez, şarkılar biraz daha fazla büyülüdür.  Belki tatlar gibi damakta değil de zamanın içinde eriyip gittiklerinden, bu küçük zaman yolculuğu büyüsünde biraz daha marifetlidirler şarkılar.

Maria da son zamanlarda şarkıların bu büyüsünü biraz fazla kafaya takar olmuştu.  Zaman zaman müzik dinlerken belli anların veya zamanların şarkılarıyla karşılaştığında, içinde bulunduğu zamandan kopup geçmişinde oradan oraya savrulduğu olurdu. Şarkıların bunu nasıl yaptıklarını çok merak etmeye başlamıştı; çalışırken hatta uyurken bile bir yandan bunu merak eder, düşünür olmuştu.

Şarkılarla konuşmanın bir yolu olsaydı! Elbette ki şarkılar her daim onunla konuşuyordu; ama dinlemeyi bilmiyorlar, Maria’nın onlara soru sormasına izin vermiyorlardı işte. Onlarla konuşamadığından, Maria bu sırrı çözebilmek için bir şarkı günlüğü yapmaya başladı. Hayatının belli dönemlerine yer eden şarkıların tümünü bir araya getirdi, zamanlarına ve mevsimlerine göre sınıflandırıp sıraladı. Sürekli bu şarkıları dinliyor, ortak noktalarını, nasıl olup da ona zamanda yolculuk yaptırdıklarını çözmeye çalışıyordu.

Bu kadar çok kafa yorduğundan mı, yoksa şarkıların işine biraz fazla burnunu sokup onları kızdırdığından mı bilinmez, bir gün bu merakı Maria’nın ve hatta dünyanın başını belaya soktu…

En sevdiği mevsim yazdı Maria’nın. Tatlı bir yaz gecesinde, balkonda oturmuş, yine koskocaman bir merakla büyülü şarkılarını dinliyordu. Ayaklarını balkonun demirlerine dayamıştı, bir yandan uzaklardan gelen cırcır böceklerinin sesini duyuyor, bir yandan da arada bir tatlı tatlı esen rüzgarın tadını çıkarıyordu. Sırada iki sene öncesinin kışının şarkısı vardı.

Şarkı başladı. Maria gözlerini kapadı, işte ufak ufak atıştıran karın altında yürürken, başını yukarı kaldırıp da kırmızı gökyüzünü gördüğü o gecedeydi. Eldivenine konan kar tanelerine bakıyor, şekillerini tam göremeden avucunda eriyip gidiyorlardı taneler. Üşümüştü.

Gözlerini açtığında üşümeye devam ediyordu. Gecenin tatlı esintisi yerini sert bir rüzgara bırakmıştı, kadife siyah gökyüzünü ise bulutların örttüğünü fark etti. Müziği kapatıp odasına gitti, üzerine bir battaniye örtünüp uyudu.

Ertesi sabah bir yandan üşüdüğünden, bir yandan da etraftan gelen telaşlı seslere uyandı Maria. Başını cama doğru çevirdiğinde ise her yerin bembeyaz karla örtülü olduğunu fark etti! Hayır, bunlar onun gördüğü bir rüyadan ibaret değildi, tüm dünyada mevsimler bir anda tersine dönmüştü. Maria’yı uyandıran gürültü de işte bunu gören insanların korkuyla, şaşkınlıkla oradan oraya koşuşturmalarının gürültüsüydü.

Aradan günler geçti. Çat kapı gelen kış gitmedi. Şarkı Maria’nın diline dolanmıştı. Başka şarkılar dinleyip unutmaya çalışsa da geri planda hep iki sene öncesinin kışının şarkısı çalıyordu. Kimi zaman biraz daha silik, daha kısık sesli çalıyor ve böyle zamanlarda kar duruyor, güneş hafifçe yüzünü gösteriyordu. Kimi zamansa şarkı tüm çalgılarıyla, en yüksek sesiyle zihninde baştan sona defalarca çalıyordu ve kış daha da sert, daha soğuk bir hal alıyordu.

Aradan haftalar geçti. İnsanlar bunun dünyanın sonu olmadığına biraz olsun ikna olmuş, rahatlamışlardı. İlk baştaki korku, yerini soru işaretlerine bırakmıştı. Kimileri komplo teorileri üretiyor; bunun uzaylıların ya da dünyanın gidişatını kendi lehlerine çevirmeye çalışan kimselerin yaptığını düşünüyor, kimileri ise antik çağlardaki gibi, tanrıların insanlara kızıp onları bu şekilde cezalandırdıklarını düşünüyordu. Maria ise kendini bu söylentilere inandırmaya çalışsa da içten içe bu durumun kendisinden kaynaklı olduğunu biliyordu. Ancak şarkıların sırrını onlarla konuşup da öğrenemediği gibi bu durumun çözümünü de onlara sormasına imkan yoktu işte.

Aradan aylar geçti. Yaz hala gelmemişti. Maria kendini gün geçtikçe daha da suçlar oldu; bu yüzden şarkı günlüğünü dinlemeyi, şarkıların sırrını araştırmayı bırakmıştı. Ama aklına dolanan şarkıdan bir türlü kurtulamıyordu ve bu yüzden mevsimler de tıpkı bozuk bir plak gibi takılmışlardı. Dünyanın bir yarısına yaz, diğer yarısına da kış uğramaz olmuştu.

Şarkıyı unutmak istiyordu Maria. Sahi bir şarkıyı  - insanın aklına, hayatına, anılarına yer etmiş bir şarkıyı- unutması mümkün müydü? Belki… Ama şarkı gün geçtikçe Maria’nın zihnine, kışa ve soğuğa daha da yer ediyor, ve kış daha soğuk, daha olağandışı bir hal almaya başlıyordu.

Yine bir gün, Maria işten eve dönerken şarkı aklında tüm detayıyla, son ses tekrar etmeye başladı. Radyonun sesini sonuna kadar açıp kafasındaki müziği bastırmaya çalıştıysa da olmadı. Şarkısı devam ettikçe yağan kar şiddetlenmeye, yollar kapanmaya başlamıştı. Arabayı kenara çekip sığınacak bir yer aramaya başladı. Bir binanın yarı-bodrum katındaki salaş bara işaret eden bir ‘canlı müzik’ tabelası gördü ve içeri girdi.

İçerisi sıcaktı. Küçük ve alçak sahnede tek başına gitar çalıp şarkı söyleyen bir müzisyen vardı. İnsanlar içkilerini yudumlayıp, sohbet ederek müziğin keyfini çıkarıyorlardı. Müzisyeni rahatça dinleyebileceği bir yere geçip oturdu ve adamı dinlemeye başladı. Şarkıların çoğu bilmediği şarkılardı ve adam şarkıların arasında fazla durup beklemeden veya laf kalabalığı yapmadan bir sonrakine geçiyordu.

Çaldığı oldukça bilindik bir şarkının sonunda, seyircilerden alkışlar, ıslıklar geldi bir anda. Ön sıralarda oturan biri, adama çok güzel çaldığını söyledi yüksekçe bir sesle. Bunu duyan müzisyen bilge bir edayla mikrofona eğilip “Yanılıyorsunuz, marifet bende değil, şarkılarda. Beni değil, müziğin bilgeliğini takdir edin, ne de olsa şarkların işlerine fazla karışmamak gerek!” dedi.

Bu sözlerin üzerine Maria, müzisyeni daha dikkatli incelemeye başladı. Kar yolları kapadığından zaten evine gidemeyecekti ve adamın sahneden inmesini bekleyebilirdi. Onunla konuşmalıydı!

Müzisyen sahneden inip bara oturunca, Maria yanına gidip onunla tanıştı. Adamın genç görünümüne göre çok daha olgun bir havası vardı, kaç yaşında olduğunu kestirmek mümkün değildi. Müzik hakkında kısa bir sohbetten sonra Maria, başına gelenleri müzisyene anlatmaya başladı.

Adamın bilge tavırları, Maria hikayesini anlatırken de devam ediyordu. Pek şaşırmamıştı sanki. Belki de sarhoş ya da kafadan çatlak olduğumu düşünüyordur dedi Maria içinden; ama ne olursa olsun, bir kere anlatmaya başlamışken hikayesini yarıda kesmeye niyeti yoktu. Zaten anlatmayı bitirdiğinde durumun böyle olmadığını anlayacaktı. Maria anlatmayı bitirdikten sonra müzisyen de kendi hikayesini anlatmaya başladı. Benzer bir şey yıllar önce onun da başına gelmişti. O da şarkıların sırrını çözmeyi kafaya takmıştı ve bu meraklı zamanlarında dinlediği bir şarkı hayatını on beş sene geri sarmıştı;  genç görünmesinin sebebi de buydu. Şarkı aklına takıldığı zaman boyunca, şarkıyı ilk dinlediği yaşında kalmıştı. Bir andan gençleşmesinin ve yaşlanmamasının diğer insanları korkuttuğunu ve meraklandırdığını, bu yüzden zarar görebileceğini fark edince, aklına takılan şarkıdan kurtulmanın bir yolunu aramış ve bu şekilde müziğe merak salmıştı. Kendi yazdığı şarkılar zihnini daha çok doldurmaya başlayınca, aklına takılan şarkıyı daha az hatırlar olmuştu ve yaşı da yavaş yavaş normal ilerleyişine geri dönmüştü.

Müzisyenle konuşmaları bittiğinde sabah olmuştu. O gün, adamın çaldığı şarkılardan biri aklına takıldığından olsa gerek, şarkısı silikti Maria’nın zihninde ve dışarıda da güneş açmıştı. Maria’nın içinde aylar sonra ilk defa biraz olsun umut vardı. Yollar açılmıştı ve eve gidip dinlenmeli, müzisyenin önerisini düşünmeliydi. Bardan çıkmadan önce vedalaşmak üzere yanına gitti, vedalaşırken müzisyen kendi gitarını Maria’ya armağan etti. Kim bilir, belki o da soğuktan pek hoşlanmıyordu.

Maria bir anda usta bir müzisyen olamasa da birkaç ay içinde kendi müziğini yapacak kadar öğrendi gitar çalmayı. Birkaç ay sonra kendi şarkıları doldurmaya başladı zihnini. İki sene öncesi kışının şarkısı da bu davetsiz ve bitmek bilmeyen kışla birlikte yavaş yavaş silinip gitti. İki sene sonranın yazında, yarı bodrum kattaki barda, kucağında aynı gitarla, Maria kendi şarkılarını çalıyor, müzisyense onun dinliyor olacaktı. 

                                                                                                                                                                                           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder