gözlerime inanamıyorum

Şöyle moda uygun güzel bir şarkıyla karşılamak isterim sizleri yazıma, buyrun efendim:  http://www.youtube.com/watch?v=0jsw_r0hILQ Meğersem dünya ne kadaaar da güzelmiş; renkler, kuşlaaar, çiçekler, böcekler... Gerçi... Böcekler... Bilemiyorum.. Neyse... Ee evet... 

Yook canııım yapıyı geçtiğim için söylemiyorum bunları. İroni, metafor falan da yapmadım, gerçekten dünyanın güzelliklerini yeniden keşfetmekteyim; çünkü hayata "yeni gözlerle" bakıyorum. Evet yani daha da açık konuşmak gerekirse lazer teknolojisi sağolsun artık "ohaa sen resmen körsöön" derecesinde miyop değilim.. 

Tamam baştan alıyorum hikayeyi.. Her miyoplunun hayalidir lazer... Sabahları gözlerini açar açmaz etrafı görebilmek fikri mesela çok ütopik gözükür. O meseleye sonra değineceğim.. Ben de böyle iken birkaç sene önce gittiğim bir doktordan "biraz daha teknolojinin gelişmesini bekle, ameliyattan sonra gözü batan hastalarım var, tavsiye etmiyorum" demesinden sonra bu ütopik hayalleri bir kenara bırakmaya ve lenslerimle hayatıma devam etmeye karar vermiştim. Tabi bu her odamı topladığımda "artık çok düzenli olacağım" demek, dönem başında "dersleri günü gününe çalışacağım" sözü vermek ya da ne bileyim her molasız yolculuk sonrası "bir daha asla su içmicem" demek gibi geçici bir şeydi. Zamanla hayallerime geri dönmüştüm; ancak doktorun "gözün batar" sözü de aklımdan çıkmamıştı, her gece rüyalarımda "GÖZÜN BATAAĞĞR AAaağrr ğğrr rr r muhouhohuahuahuaha" diyen doktorlar görüyordum.  Şaka şaka nasıl göreyim 5.75 miyobum aa.. 

İvit, sonra bir süredir "şöyle iyi bir doktora gideyim de bir muayene olayım" düşüncesi vardı kafamda. Ha, zaten 8-9 senedir lens kullanan biri olarak kesin korneam incelmiştir aman kesin zaten yapmazlar diye düşünüyordum. Sonra ertele ertele derken güzel dönem arası tatilimin bu iş için güzel bir fırsat olduğunu düşündüm ve hastaneden randevuyu aldık..  

Tabi ben sanıyorum ki muayene yapacaklar ya, ameliyat için yapılan o muayene kesin bir iki gün sürüyordur, bir şeylerin sonucu kesin ertesi güne çıkacaktır diye düşünüyorum bir tıp cahili olarak... Sabahın erken saatine aldığım randevuya annem, babam ve gözlüğümle gittik. Önce her yerde olduğu gibi göze üfleyen aletle göz tansiyonumu ve bir de şu içinde uzakta bir eve veya balona bakmalı aletle sanırım tahmini numarayı ölçtüler. Sonra şu göz bebeğini büyüten damladan damlattılar. En son kendisiyle ilkokuldayken görüşmüştük, hiç unutamam.  Hani bu damlanın etkisiyle yakın görüşü bozuluyor ya, doktordan çıkınca McDondald's'a gitmiştik ve çocuk menüsünün oyuncağının neye benzediğini ertesi güne kadar merak etmek zorunda kalmıştım. Neyse ki bu sefer öyle şeyler olmadı. Sonra başka bir test odasına gittim, burada yine "çenenizi şöyle yerleştirin" konseptli ama daha değişik aletler vardı ve neyi ölçtüler bilmiyorum.

Meğersem ölçümler bu kadarcıkmış. Yani 2-3 gün değil 1,5 saat falan sürdü ve sonra doktorun yanına harf okumalı testi olmaya ve sonucu öğrenmeye gittik. Lensi en son ne zaman taktığımı sordu doktor, 3 haftadır takmadığımı söyleyince çok sevindi. Numaram da ilerlememişti, harfleri güzel güzel okudum ve hiç beklemediğim bir şekilde, doktor "gözün ameliyat için çok uygun" dedi. Sonra ameliyatın risklerini anlatmaya başladı, 10000000 de bir ihtimal her gün lens takarken de var olan enfeksiyon kapma ihtimali varmış. Yine öyle düşük bir ihtimalle sonradan korneanın şekli tuhaflaşabilirmiş ve o zaman da hayat boyu sert lens takmam gerekirmiş. En son olarak da ameliyatın başarısız olması sonucu numara sıfırlanmayabilirmiş, o durumda da bir sene sonra ücretsiz olarak tekrar ameliyat yapıyorlarmış. Bunlar da kafama yatıyorsa hemen ameliyat olabilirmişim.. Ben hala kulağımdaki "Gözün bataarr arr rr" çınlamalarıyla "ayy bilmem kii nasıll olur" demekteyken cayma ihtimalimi hisseden aile bireylerimin kararlı tutumuna tosladım: "Gelmişken ol."

Sonra başka birilerinin yanına gittik, biraz daha anlattılar şu saatte gelin yemek yiyin çok ilaç alın ilaçları getirin biz nasıl kullanacağımı anlatacağız falan... İlaçları aldık, anlattılar falan her şey tamam, gidip bekleme salonunda beklemeye koyulduk. Sırayla bekleyenleri ameliyathaneye çağırıyorlar, gidenler 15-20 dakika içinde gülümseyerek geri dönüyordu. Bana iki saat gibi gelen bir yarım saat bekledikten sonra sonunda beni de çağırdılar ve gözlüğümü son bir kez öpüp ameliyathaneye gittim.

Önce kapının ardındaki holde hazırladırlar beni, saçıma bone, üstüme önlük, ayağıma galoş falan.. Bir de 2-3 çeşit damla damlattılar. Şimdi adı ameliyat ama bayıltmıyorlar ya bir de gözünüze yapılıyor ya, o yüzden herkesin sorduğu bir klasik "peki yapılan şeyleri görmüyor musun yaaa" sorusu var. Şimdi şöyle diyeyim; ameliyathaneye çağırırken gözlüğünüzü çıkarmanızı ve bırakmanızı söylüyorlar.Gözleri altı numara miyop olan birini gözlüksüz halde nereye çağırsanız gelir. Ciguli'yi gösterip bak bu Ricky Martin derseniz inanır, gidip imza ister, fotoğraf çektirir, utanmadan bir de facebooka koyar. O yüzden birazdan anlatacaklarım resmi nitelik taşımamaktadır, görmediğim için çoğu şeyi doğru algılamamış olabilirim. 

Hole açılan 3 ameliyathane kapısı vardı. Doktor gelip beni bu ameliyathanelerden birine çağırdı. Böyle dişçi koltuğu gibi düşünün (ay ne sevimli) yandan da başınızın üstüne uzanan bir takım zerzevatlar var. Ama tabi öyle eğik durmuyorsunuz yatıyorsunuz dümdüz hatta kafanızı bu koltuğun bir yerine denk getirmeniz gerekiyor. Bütün bu işlemler yapılırken gözüme zırt pırt ilaçlar damlatmaya devam ettiler kaç tane olduğunu sayamadım. Göz kapaklarımı, kokusundan dezenfekte edici olduğunu tahmin ettiğim bir şeyle sildiler. Sonra gözümün etrafına SANIRIM şeffaf plastikten yuvarlak bir şey taktılar, kapatmamı önlüyordu bu. Şimdi yine çok popüler sorulardan biri "acıyor mu". Hayır ameliyat sırasında acı falan hissetmedim ancak sadece bu taktıkları garip şey biraz irkilmeme sebep oldu. Bunun üzerine oturan benzer bir parça daha taktılar ve sonra yandan uzanan ve o sırada tam karşımda kalan zerzevatlara bakmamı söylediler. Lazerin ne zaman başlayıp bittiğini doktor söyledi, yoksa benim anlamam mümkün değildi. gözüme ışık ya da bıçak falan tutmadılar. Hemen ayağa kaldırdılar beni ve gözümü açtığımda hala göremiyordum, sanırım bu korneanın kazınması işlemiydi. 

Ardından, yandaki diğer ameliyathaneye aldılar. Burada da yine yandan zerzevatlı kafayı denk getirmeli bir yatak vardı. Aynı şekilde uzandım. Bu sefer o plastik şey yerine fıtırt diye açılan, hem gözümü açık tutan hem de gözüm dışında bütün yüzümü naylonla örten çok değişik bir şey serdiler üstüme. Tabi yine arada damlalar falan damlattılar sildiler mildiler. Sonra yine tam karşımda kalan ışıklardan kırmızı olanına bakmamı söylediler. Yine benim sadece doktorun söylemesinden anladığım bir şekilde lazer başladı ve bitti. Bir ara gözümü yumuşacık buz gibi, su gibi bir şeyle yıkadılar mesela o kısmı çok güzeldi. Hah bir de lazer bittikten sonra doktorun gözümün önünde kulak temizleme çubuğu benzeri bir şeyi hareket ettirdiğini gördüm, sanırım gözüme ya da gözüme yerleştirdiği koruyucu lense dokunuyordu ama göz uyuştuğundan hiç bir şey hissetmiyordum.

Sonra yine hemen kaldırdılar ve çıktım.  Yok öyle çok güzel falan görmüyordum, zaten tonlarca ilaç damlattıklarından olsa gerek beyaz bir tabaka vardı dünyayla aramda. Yarım saat sonra bir kontrolden geçtikten sonra eve döndük. Puslu görmem ve biraz gözümün batması dışında her şey bir süre için normaldi; ancak asıl macera eve geldikten yarım saat sonra falan başladı. Sanki gözüm değil soğan, biber gazı yemek, Meksika senin Urfa benim gezmiş; jalepenolara, isotlara banmış da gelmiş kendini... Nasıl bir yanmak anlatamam. Kaşım gözüm sanki bağımsızlığını ilan etmişti ve tamamen kontrolüm dışında kendi aralarında ağlıyorlardı. Gözümü kapattığım zaman daha da çok sulanıyordu ama çok uykum gelmiş de göz kapaklarım ağırlaşmış gibi gözlerimi açık da tutamıyordum. Neyse ki bu durum sadece 4-5 saat sürdü ve sadece gece gözüme dokunmadan uyumak ve batmasının geçmesini beklemek kaldı. 

Gözüme dokunmama gayretiyle zorlu geçen bir uykunun ardından sabah tekrar kontrole gittik. Koruyucu lensi çıkardılar ve harfleri okuttular yine, bu sefer çıplak gözle okudum hepsini. Yarı sevinçli yarı "gözü yaşlı" ayrıldık hastaneden.. Bundan sonraki bir hafta her geçen gün fark edilir şekilde iyileşse de gözüm bir süre batmaya devam etti ve "Gözün bataağğrr ağğr rr" kabuslarımın korkusuyla geçti. Sabah uyanıp her şeyi görmek ütopyasına gelince; zaten ilk bir hafta ameliyat olduğunuzu hatırlayarak uyanıyorsunuz ve gözlük yerine göz damlalarını aramaya başlıyorsunuz etrafta hararetle. Yani yalanmış o. Hatta bir süre, bilgisayar başında, kitap okurken de çok rahat edemediğim için "ay şu lensimi çıkartayım da geleyim" demeye devam ettim. Ancak 3.5 hafta sonra bugün büyük ölçüde azalmış durumda bu sorunlarım ve "ayy yazıık resmen körsöön" den "elif sen görürsün baksana şurdaki ney" kademesine geçmiş bulunmaktayım.

Darısı tüm sabah uyandığında el yordamıyla gözlük arayan miyoplularaa...